Prof.Dr.Ender YARSAN
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı
   
 

Keneler

Kırım-Kongo kanamalı viral hastalıkla birlikte bugünlerde, Türkiye gündemine tekrar oturan keneleri tanıyor muyuz veya ne kadar tanıyoruz, işte keneler:

Bugüne kadar vücut yapıları ve yaşam tarzları birbirinden farklı üç aileye (Ixodidae ; Argasidae; Nuttallelidae) mensup yaklaşık 860 kene türü tespit edilmiştir. Bu ailelerden Ixodidae, hem 650 civarında tür sayısı ile, hem de gündemdeki hastalık etkenini taşıyan türleri kapsaması bakımından, bu yazının ana konusunu oluşturacaktır.

Ixodidae türleri gelişme dönemlerine, kan emme ve beslenme durumlarına göre 0,5-3,0 cm büyüklüğünde, vücudun ön tarafında kan emmeye elverişli 5 parçalı ağız organelleri (1 çift 4 eklemli palp; 1çift 3 eklemli ve bir kılıf içerisinde deriyi kesici şeliserler; geriye dönük yatay ve dikey dişciklerle donanmış kanın emildiği hipostom) ve bunu takip eden tek parçalı gövde kısımlarından ibarettir.

İntegüment adı verilen vücut yüzey örtüsü kitin içerir, erkeklerde sırt kısmını yoğun kitin tabakası örttüğü halde, diğer gelişme şekilleri olan larva, nimf ve dişilerde bu yoğun kitin tabakası sadece ağız organellerinin gerisinde yaka şeklindedir. Bu özelliğine bağlı olarak erkekler, dişilerden kolaylıkla ayrılır, dişilere göre daha az beslenir ve bundan dolayı erkekler çiftleştikten kısa bir süre sonra ölürler. Larvaları 3, nimf ( genital organları gelişmemiş) ve olgunları (genital organları gelişmiş erkek ve dişiler) 4 çift ayaklıdır. Beslenmeleri için konak yelpazeleri oldukça geniştir, bir Ixodidae türü gelişme dönemlerinin tamamını insan veya memeli hayvanlarda geçirebildiği gibi, gelişme dönemlerinden birini insan veya memelide, diğerini kanatlıda da tamamlayabilir. Bununla birlikte çok az kene türünde konak seçme özelliği de vardır. Ancak kırım – kongo hastalık etkenini naklettiği bildirilen 30'a yakın Ixodidae kene türünün büyük çoğunluğunun konak seçiminde seçici olmadığı (kanatlı-memeli hayvan- insan gibi) görülür.

Ixodidae türleri kenelerin yaşam döngüleri konak üzerinde, kan emme esnasında erkek ve dişinin çiftleşmesiyle başlar, erkekler çiftleşmeden kısa bir süre sonra ölür. Dişiler doyduktan sonra kan emdiği konaklarını terk eder, bulundukları yerde (mera veya meskenlerde), kendilerini emniyete almak için saklanırlar ve daha sonra yumurtlamaya başlarlar.

Yumurtlama günlük olup çevre koşullarına göre (ısı ve nem) 1-1.5 ay devam eder, türe ve beslenme durumuna göre 2 bin, 4 bin , hatta 15 bin yumurta bırakan dişiler ölür. Yumurtalardan yine çevre koşullarına göre (ısı ve nem) 1-1.5 ay içinde larvalar çıkar. Larva ve daha sonraki gelişme dönemleri olan nimf ve olgun (erkek;dişi) dönemlerini, her kene türü belli sayıda konaktan kan emerek tamamlar. Buna göre gelişmesinin tamamını (larva-nimf-olgun) 1 konaktan kan emerek tamamlayan türler olduğu gibi, gelişmesini 2 (larva ve nimf dönemlerini 1 konak, olgun dönemini 1 konak) veya 3 (larva, nimf ve olgun dönemlerinin her biri için 1 konak) konaktan kan emerek tamamlayan türler de vardır.

Kene, konak olarak yararlandığı insan veya hayvanlarda direk ve indirek olumsuz etkiler oluşturur. Direk etkilerinden biri, keneler kanla beslendikleri için konaklarında güç kayıplarına, verim düşüklüklerine, hatta küçük hayvanlarda kan kaybına bağlı ölümlere sebep olurlar. Ayrıca beslenirken kan emmesi için kan emme bölgesinin duyarsız hale getirilmesi, ağız organellerin deri içine sokulmasında derinin eritilmesi, emilecek kanın damar geçirgenliğinin bozularak damarlardan dışarı çıkarılması ve damar dışına çıkan kanın pıhtılaşmasının engellenmesi gibi beslenmenin temel esası kan emme ortamının hazırlanması, kene tarafından salgılanan tükürük salgısı ile gerçekleşir, bu salgı bazı duyarlı insan ve hayvanlarda zehirlenmelere, felçlere, hatta ölümlere neden olabilmektedir. Yine kan emme noktasında kene ağız organellerinin, konağı terk ettikten sonra deri üzerinde açılmış olan delik, ikincil hastalık etkenlerinin girişine ve deride yaraların oluşmasına sebep olmaktadır. Bunların dışında konak üzerinde, bir diğer direk etkisi, kenenin deriden çıkarılması amacıyla yapılan hatalı müdahaleler, ağız organellerinin koparak deri içerisin de kalmasına ve yabancı cisim gibi etkiyerek deride yangının oluşmasına neden olur.

Konaklarından beslenmesi ile oluşturdukları böyle direkt etkilerinin dışında, keneler yaşam tarzları itibarı ile kan emme ve konak değiştirme özelliklerine bağlı olarak bir çok viral (kırım-kongo kanamalı hastalığı etkeni virus gibi), bakteriyel, riketsial, spiroketal ve protozoer hastalık etkenini mekanik veya bazılarını biyolojik olarak nakletme kabiliyetlerine de sahiptirler. Kene tarafından hastalık etkenlerinin taşınması, bir gelişme döneminde aldığı etkeni, diğer gelişme döneminde vererek (örneğin larva döneminde alınan etkenin nimf, nimf döneminde alınan etkenin olgun dönemde verilmesi) olduğu gibi, alınan hastalık etkeninin dişi kenenin yumurtalarına ve oradan gelişmekte olan larvalarına geçmesi şeklinde de, hastalık etkeni bir konaktan, diğerine nakledilebilmektedir. Örneğin Kırım-Kongo kanamalı viral hastalık etkeni, Ixodidae kenelerinin hem gelişme dönemleri ile hem de yumurtalarına geçerek insan veya hayvanlara nakledilmektedir. Görüldüğü gibi kenelerin konak olarak yararlandığı insan ve hayvanlarda neden olduğu, direk ve indirek etkileri, onların medikal-tıbbi önemlerini vurgular.

Keneler dünya'nın kutup bölgeleri hariç, diğer bölgelerinde yaygın olarak bulunur. Türkiye, coğrafik konumu ve bulunduğu iklim kuşağı itibarı ile yukarıda ifade edilen 860 kene türünden bazılarının, yerleşip, yaşamlarını sürdürebilmeleri için uygun bir ülke olduğu, az sayıda da olsa (1953-2006 yılları arasında 30 kene çalışması yapılmıştır) yapılan çalışma sonuçlarından anlaşılmaktadır. Bu çalışma sonuçlarına göre Ixodidae ailesinden 21 tür (Argasidae ailesinden 5 tür) bulunmuştur. Ancak Türkiye'den bildirilen 21 Ixodidae kene türünden her birinin bölgesel dağılımı ve bulunma yaygınlığı ile ilgili bilgiler, hem istatistiksel, hem de bilimsel bakımdan bir anlam ve değer taşımamaktadır. Çünkü bugüne kadar Türkiye sathında, bütün bölgelerde aynı zaman diliminde ve büyüklükte (kapsamda) çalışmalar yapılmamıştır ( örneğin Ege Bölgesinde yapılan çalışma sayısı 2 ve bildirilen kene türü sayısı 4 olduğu halde, İç Anadolu Bölgesinde yapılan çalışma sayısı 17 ve bildirilen kene türü sayısı 20'dir). Bu yüzden Türkiye'de bölgelerde ve bölgeler arası kene türlerinin dağılımının ve yaygınlığının matematiksel ve istatistiksel değerlendirmeleri ile her bir kene türünün gerçek anlamda medikal- tıbbi önemlerinin bilimsel değerlendirmeleri yapılamamaktadır. Diğer taraftan ülkemizde son yıllarda keneler vasıtasıyla taşınan kırım-kongo kanamalı viral hastalığı, lyme gibi kene kökenli hastalıkların insanlarda görülme sıklığının artması, yine evcil hayvanlarda tropikal theileriosis, babesiosis gibi kene kökenli hastalıkların yıllardır sorun olması; Türkiye'de kenelerin medikal-tıbbi önemlerini ortaya koymaktadır.

Türkiye'de bir tarafta kenelerin insan ve hayvan sağlığını tehdit eden medikal önem gerçeği, diğer tarafta yeterli olmayan mevcut kene çalışmaları, peki..! gelinen bu noktada, kenelerle mücadele nasıl yapılabilir...? ve mücadelede ne gibi stratejiler geliştirilebilir...? sorularının cevabını vermek çok kolay değildir. Bütün bunlara rağmen, bugüne kadar ki bilgilerimiz çerçevesinde Ixodidae kene türleri ile mücadele Türkiye'nin büyük coğrafik alanlarında, bu türlerin genellikle aktif olduğu mart-ekim ayları arasında konak üzerinde mesken ve barınaklarda; inaktif oldukları ekim-mart ayları arasında ise mesken ve barınaklar ile merada yapılmalıdır. Diğer kene ailesi Argasidae türleri meskenlere yerleştiği için mücadele mesken ve barınaklarda olmalıdır.

Aktif oldukları dönemde İxodidae keneleri ile mücadele: yukarıda da ifade edildiği gibi konak (insan veya hayvan) üzerinde, mesken ve barınaklarda, mart- ekim ayları arasında yapılmalıdır. Bu dönem de konakları üzerinden keneler az sayıda ise, elle veya uygun bir pensle iki aşamalı çekme ile toplanır, bunun için önce çekiyormuş gibi yaparak kene uyarılır ve takip eden çok kısa zaman aralığından sonra (5-10 saniye) çekerek, kenenin konaktan ağız organelleri ile birlikte bütün olarak ayrılması sağlanır. Uyarı işleminin yapılmasının amacı, birçok kene türünde derinin içine giren ağız organellerinden hipostom adı verilen, kan emme kısmının dış yüzeyinde geriye dönük yatay ve dikey sıralar halinde dişler vardır. Ayrıca kenenin kan emmede yararlandığı tükürük salgısından bir miktarı da dışarı çıkarılır, dışarıda hava ile temas eden salgı içeri girmiş ağız organellerinin konak derisi üzerine dıştan yapışmasını sağlar. Bütün bu tedbirler elbette kenenin kan emmesi esnasında, kendisini emniyete alması içindir, ama diğer taraftan bütün bunlar kenenin konaktan uzaklaştırılması amacıyla yapılan, hatalı çekme işlemlerinde ağız organellerinin kopması ve deride yaraların oluşması için de bir handikaptır. İşte bu yüzden iki aşamalı çekme işlemi uygulanmalıdır. Diğer bir husus ise kene, kendisi de ağız organellerini kaybetmek istemez, çünkü gelişmesinin her döneminde, gerek beslenmede, gerek çiftleşmede ve gerekse yumurtlamada ağız organellerine ihtiyacı vardır. Bu yüzden çekiyormuş gibi yapılan ilk uyarı ile birlikte hipostom üzerindeki geriye dönük dişlerin işlevi geçici olarak ortadan kaldırır, böylece ikinci çekişte ağız organelleri kolaylıkla deriden çıkarılır. Aktif dönemde konak üzerinde kene mücadelesinde uygulanan bu yöntem, diğerlerine göre en uygun, doğa ile barışık, masrafsız ve zararsız yöntem olarak tercih edilmelidir.

Aktif dönemde kenelerin konak da çok fazla sayıda olmaları halinde ise veteriner hekimlerin önereceği uygulamalar yapılmalıdır. Ama asla ortada kene yokken “hayvanlar meraya çıkarken 1 defa, döndükten sonra 1 defa kene ilaçlaması yapılır” gibi ilaç üreten çevrelerin Türkiye'de uydurdukları, tamamen kimyasal (ben bu tür preparatlara ilaç diyemiyorum) tüketimi teşvik eden bu ve benzeri sloganlara rağbet edilmemelidir. Hadi diyelim ki bu söylevi dikkate alarak meraya çıkacak olan hayvanlara kene için kimyasal uygulayalım, bir kimyasalın uygulanan hayvan da sistemik etkimesi için vücut da kalma süresi en fazla 30 gündür ( olmaz, ama var olduğunu kabul edelim). Buna karşılık hayvanların merada kalma süresinin 6-7, hatta 8-9 ay olduğunu düşünürsek, yani uygulanan herhangi bir kimyasalın vücut da kalma süresinden 7-8 kat daha fazla bir süre, hem de kenelerin çok fazla sayıda bulunduğu mera mevsiminde, merada kimyasalsız(ilaçsız) bir halde kalacak, bu nokta da meraya çıkmadan önce yapılan uygulamanın amacının ne olduğunu tahmin etmek güç değildir…! Bu sloganın ikinci kısmı meradan döndükten sonra yapılan kimyasal (ilaç) uygulama da kene mücadelesi için, çok geçerli bir uygulama değildir. Çünkü kış ayların da kenelerden Ixodidae ailesinde olanlar, bu ayları genellikle inaktif olarak, beslenmesiz ve hareketsiz bir vaziyette mesken ve merada saklandıkları yerlerde geçirirler, konaklarında faaliyet göstermezler. Bu yüzden hayvanlara mera dönüşü kimyasal (ilaç) uygulamalarının bir yararı olmayacaktır. Her türlü gelişme dönemini barınaklar ve meskenlerde geçiren diğer aile Argasidae ve bazı Ixodidae türleri ile mücadele ise aşağıda inaktif dönemde kene mücadelesinde ele alınarak ifade edilmiştir.

Bütün bunlardan dolayı, yukarıda belirtilen slogan ve benzerlerine göre (ev de beslenen köpeklere parazit=kist aşısı; ev köpeklerinde pire, kene tasmaları gibi) yapılan bilinçsiz uygulamalara son verilmelidir. Çünkü bu bilinçsiz, kontrolsüz uygulamalar sonucu bugün, birçok kimyasala karşı keneler de (ve böceklerde) direnç gelişmiştir (zaten üretici firmaların da istediği budur; bu çevrelerde sağlıktan önce pazar anlayışı ön planda tutulduğundan, yeni preparatların devreye girmesi için beklenen,arzu edilen nedenlerdir). Ayrıca bu kimyasallar doğanın bütün canlıları ile birlikte dönüşümsüz olarak kirletilmesine, yok edilmesine neden olduğu gibi, uygulanan hayvanların sağlıkları üzerine de olumsuz etkileri olmuştur. Yine bu hayvanlardan elde edilen ürünlerde oluşan kimyasal kalıntıları, tüketen insanların sağlığı üzerine de sayısız olumsuz etki bırakması, herhalde kimyasalların tehlikesini anlatmak için yeterlidir. Diğer taraftan Türkiye'de büyük miktarı böyle koruyucu amaçla kullanılan aynı kategorideki kimyasallarla ilgili bir örnek vermek gerekirse, Türkiye'de 2003 yılında antiparaziter ilaçlamada uygulanan kimyasal miktarının 30 milyon kg/lt (en çarpıcı yönü ise bu miktarın büyük bir kısmı koruyucu amaçla uygulanmış olmasıdır) olduğu, bunun da yaklaşık 80 milyon dolar ödenerek uygulandığı bildirilmiş, yani ülkeyi zehirlemek için üstüne para da ödenmiştir. Bu bilgi sadece Tarım Bakanlığı verileri olup belediyelerin ve benzer kurum ve kuruluşların sivrisinek mücadeleleri için ne kadar kimyasal (kene kimyasalları ile benzer formulasyonda) kullandıkları ve bunun için kaç para ödendiği de bilinmemektedir...!

Buna karşılık aktif dönem de barınak ve meskenlerde alınacak önlemler çok basit ve masrafsız olup, sadece ve sadece mevcut çatlak, yarık ve deliklerin uygun bir malzeme ile kapatılarak örtülmesi, ve üzerinin iyi bir şekilde sıvanıp, badana yapılması şeklindedir. Bu tür mücadele de sonuç daha garantili olarak alınır.

Kenelerin aktif olduğu dönemlerde merada kene mücadelesi oldukça zor ve otlayan hayvanlar için tehlikelidir.

İnaktif dönemlerinde Ixodidae türleri ile mücadele yöntemi ise: Türkiye'nin iklim değişimlerine bağlı olarak kenelerin konak üzerinde mart-ekim ayları arasında göstermiş olduğu aktif dönemi takip eden ekim- mart ayları arasında, olumsuz hava koşulları nedeniyle Ixodidae keneleri inaktif döneme, yani hareketsiz, beslenmesiz döneme girerler. Bu dönemde keneler ya merada taşların toprağın altında, ya da mesken ve barınaklarda çatlak, yarık ve deliklerin içinde olup, genellikle doymuş nimf veya aç olgun haldedir; buna diapoz, kış uykusu hali de diyebiliriz. Bu kenenin en savunmasız, en korunmasız olduğu dönemidir. İşte, bu dönem kenelerle mücadele yapılırsa, hem en etkili, hem en zararsız ve hem de en masrafsız mücadele yapılmış olur.

Ancak bu mücadele yöntemini uygulayabilmek için öncelikle sorun olan kene türlerinin mevsimsel aktivitelerini, dolayısı ile kış aylarındaki saklandıkları yerleri saptamak gerekir. Ama bugün için maalesef Türkiye'de inaktif dönemlerini geçirdiği yer saptanmış, tek bir kene türü yoktur..

İnaktif dönemde meskende kene mücadelesine geçmeden önce, mera kenesi olarak bilinen bazı Ixodidae türleri ( Hyallomma anatolicum anatolicum; H. detritum, Boophilus annulatus gibi ) ile mesken kenesi olarak bilinen Argasidae türlerinin (özellikle koyun kenesi olarak bilinen Ornithodorus lahorensis ) meskenlere niçin ve nasıl yerleştiği üzerinde duralım; Türkiye' de bilhassa kırsal alan ve hatta kentsel alanda özellikle kenar semtlerde gerek insan meskenlerinin, gerekse hayvan barınaklarının çağa uygun yaşam standartlarından uzak olması, sanki duvarların sadece içyüzü varmış gibi dış yüzlerinin hiç dikkate alınmadan sıvasız, boyasız bırakılması; hatta hayvan barınaklarının birçoğunun duvar iç yüzlerinin de aynı şekilde sıvasız ve de boyasız olması, ayrıca hayvan barınakları ile insan meskenlerinin iç, içe bulunması ve bütün bunların bir yaşam felsefesi olarak kabul edilmesi, insan ve hayvanlara ait mesken şartlarını kenelerin (benzer böceklerin) yerleşmesi için uygun hale getirmektedir. İşte keneler bu şartlar altındaki meskenin özellikle duvarlarında ( iç ve dış yüzleri) olmak üzere tavan ve tabandaki çatlak, yarık ve delikler de saklanırlar. Buralarda gelişme dönemlerinin geçişleri için gerekli olan gömlek değiştirme ve doymuş dişi halinde ise yumurtlama dönemlerini geçirirler. Ayrıca inaktif dönemi geçirme yerleri olarak da meskenleri kullanırlar.

O halde mesken de kene mücadelesi için yapılması gereken ilk iş, insan ve hayvan yaşam yerlerinin çağa uygun standartlara kavuşturulmasıdır. Yani çağa uymayan zihniyetin ortadan kaldırılmasıdır. Ancak bu zihniyet değişiminin bugünkü anlayışla, en az 50 sene olasılıklı görülmediği noktasından hareket edilirse, meskenlerdeki mevcut çatlak, yarık ve deliklerin uygun malzemelerle kapatılması ve üzerlerinin sıvanması; mesken duvarlarında iç ve dış cephe ayırımı yapılmaksızın itinalı bir şekilde sıvama işleminin gerçekleştirilmesi, tavanlarda bulunan kütüklerin çatlak ve yarık olmamasına dikkat edilmesi veya geçirimsiz bir örtü ile tavanın kapatılması meskenlerde kene mücadelesi için, Türkiye'de akla ilk gelen ilaç olarak bilinen kimyasal uygulamalarına göre, çok daha az masraflı, çok daha az zahmetli ve hiç zararı olmayan yöntemdir.

Meskenlerdeki kenelerin inaktif dönemlerinde yapılan mücadeleye ilave olarak merada yapılabilecek en basit işlem mera toprağı ekim-mart ayları arasında belirli aralıklarla sürülerek altta saklanmış olan inaktif haldeki kenelerin toprak yüzeyine çıkmaları sağlanır, böylece iklimin olumsuz şartları ile karşı karşıya kalan kene gelişmesini sürdüremeyerek, aktif döneme geçemez; ayrıca yine bu işlemler sonucu merada bulunan ve kenelerin konak olarak yararlandığı başta küçük kemiriciler olmak üzere, diğer canlılarda rahatsız olur ve o bölgede yaşamlarını sürdüremezler.

Merada kene mücadelesinde bilinmesi gereken hususlardan biride, bu gün itibarı ile Türkiye'de mera ıslah çalışmalarının gerektiği şekilde ele alınmamasıdır. Tabii ki meralar bitki bakımından önemli alanlardır, ancak o bitkilerden yararlanması düşünülen ise hayvanlardır. Diğer taraftan meralar sadece hayvanların otlatıldığı, besinin temin edildiği alanlar da değildir. Meralar aynı zamanda evcil hayvanların bir araya geldiği, yine vahşi ve evcil hayvanların bir arada bulunabileceği yerlerdir. Bu yüzden meralar (örneğin kırım-kongo kanamalı viral hastalık etkeni) gerek evcil hayvanlar arasında, gerek evcil hayvanlar insan arasında ve gerekse evcil-vahşi hayvanlar-insan arasında birçok hastalık etkeninin alınıp-verildiği, hastalıkların salgınlara dönüşmesine zemin hazırlandığı yerlerdir. Bunun için ülkede izlenen mera ıslah çalışmalarında veteriner hekimliğinde yeri olmalıdır. Böyle müşterek olarak hem bitki, hem de hayvan hastalıklar bakımından ıslah edilmiş meralarda, kenelerle mücadele için, meralar padoklara veya bölümlere ayrılmalıdır. Tüm merada ihtiyaca göre ayrılmış her bir padoka, en az 2 yıl boyunca hayvan sokmamak ve hayvan sokulmayan bu padoklarda bitki islah çalışmaları ile birlikte, kene için konak olabilecek her türlü kemirici ve diğer hayvanlarla mücadele ederek, konak ve kene bakımından padoklar temiz hale getirilmelidir. Böyle hazırlanan padoklara, tabii ki kenesiz hayvanları sokarak kene mücadelesi yapılabilir. Ayrıca yukarıda inaktif dönem, mera kene mücadelesinde değinildiği gibi ekim-mart ayları arasında nadas toprağı gibi mera alanının belirli aralıklarla sürülmesine bağlı olarak altta saklanmış olan inaktif haldeki kenelerin toprak yüzeyine çıkmaları sağlanır, böylece iklimin olumsuz şartları ile karşı karşıya kalan kene gelişmesini sürdüremeyerek, aktif döneme geçemez. Bu da merada uygulanabilecek önemli bir kene mücadele yöntemidir.

İnsanların kene ile buluşma noktalarından biri olan piknik alanları ise, sadece piknik için düzenlenmiş ve her türlü hayvanın girmesi engellenmiş alanlar olmalıdır.

Ancak Türkiye'de bugünkü mera anlayışı ile merada ve kızıl derili (her gördüğü ağaç altı ve suyun bulunduğu yerlere oturup, ateş ve duman tüttürmek bakımından) anlayışıyla kullanılan piknik alanlarında kene mücadelesi yapmak mümkün değildir. Buna bağlı olarak insanların hem meralarda, hem de piknik alanlarında kene saldırısına uğramaları da her zaman için olanaklıdır.

Sonuç olarak gerçek anlamda kene veya diğer böcek, ve hatta her türlü hastalıklarla mücadele için öncelikle Bakanlıklar, Üniversiteler ve diğer kamu ve özel sektör temsilcileri ile sivil toplum örgütleri, ben, ben demeden biz olarak, bir araya gelerek; “bir olarak, iri olarak ve de diri olarak” Kuvay-ı Milliye ruhuyla ulu önder Atatürk'ün Sakarya Meydan Muharebesinde emrettiği gibi “Hatt-ı Müdafaa yoktur, Sath-ı Müdafaa vardır; O Satıh Bütün Vatandır” anlayışı ile hareket ederek hiç olmazsa bundan sonrası için, tüm yurt sathını içine alan ulusal-milli projeler üretilmeli; keneler içinde aynı şekilde üretilecek olan ulusal-milli araştırma projeleri ile tüm yurt sathından elde edilecek veriler doğrultusunda ülkedeki bölgelere göre kene türleri, bunların mevsimsel aktiviteleri(aktif ve inaktif dönemlerine ait bilgiler) belirlenerek, buna göre yukarıda ifade edildiği esaslar doğrultusunda mücadele stratejileri geliştirilmelidir.

Kaynak: Prof. Dr. Zafer Karaer Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı

İletişim Adresi: Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı 06110 Dışkapı-Ankara Tel:312 3170315/345 e-mail:zafer.karaer@veterinary.ankara.edu.tr